11 Nisan 2018 Çarşamba

Av

Kaburgalarının arasına saplanan bir ok ile nefesi kesilmişti. Sakin dünyasında kimseye bir zararı olmadan sakin sakin otlanıyordu hâlbuki. Muhteşem kahverengi tüylerinin arasından girip, belki bir ya da iki kaburgasını kıran ok tam kalbine saplanmıştı. Can havli ile bir delifişek gibi ne yaptığını bilemeden bir kaç adım zıplayıp daha sonra olduğu yere yığılıverdi. Hareket etmek daha çok acı veriyordu. Galiba ölmesi gereken zamana gelmişti. Oku atan avcının kendisine doğru yürüdüğünü gördüğünde dünyası yavaş yavaş bulanıklaşmaya ve kararmaya başlamıştı bile. Istese bile ona zarar vermeyi beceremeyeceği bu iki ayaklı canlıya baktı. "Beni öldürmesini gerektirecek ne yaptım?" diye geçirdi içinden. Kalbindeki ok nefes aldıkça sanki daha derine iniyormuş gibi bir acı veriyordu. Ölecek olmanın verdiği korku ve gittikçe yaklaşan iki ayaklı canlının verdiği heyecan ile kalbi daha hızlı atmaya çalışıyor, daha hızlı attıkça daha fazla kan fışkırtıyordu okun deldiği göğsünden. Avcı yanına gelip dizleri üzerine çöktü ve ellerini göğsü üzerinde gezdirdi. Çok az hissediyordu bunu. "Sanırım birazdan öleceğim." Annesini düşündü. Kardeşlerini. Kim bilir onu bulamadıklarında ne düşüneceklerdi? Avcı saplanmış olan oku tuttuğunda son bir güç ile yerinden kalkmaya çalıştı, son bir yaşama arzusu ile başaramadı. Avcı bir hamlede oku saplandığı yerden çıkardı ve bedeninde kalan son güç ile acı bir çığlık salıverdi. Son nefesini verirken donuk gözleri gökyüzüne bakıyordu...

22 Mart 2018 Perşembe

3.22

Seni ilk gördüğümden beri tüm o yıllar boyunca, düşünmediğim tek bir gün geçmedi. Şimdi yine seninleyim ve acı çekiyorum. Yaklaştıkça acım artıyor. Sensiz kalma düşüncesiyle nefes alamıyorum.


1 Mart 2018 Perşembe

Aşkın Şerefine



~Oğuz~


Teninin kokusu hiç mi değişmez bir insanın? Burnunun direği sızlaya sızlaya ayrılmıştı İpek'in odasından o gece. Antalya'da 3 gece daha kaldı İpek şokunu üzerinden atmak için. Çünkü bu halde eve dönerse o evdeki bütün anılar boğacaktı onu. Geçen 3 gün ve İstanbul'a dönüşü sırasında düşündüğü tek şey Ipek'ti. Pürüzsüz, yumuşak teninin bedenine batmasını, sakallarını Onun bacaklarına sürtüp gıdıklamayı, avuçlarının içini koklaya koklaya öpmeyi, hiçbir filmin sonunu getiremeden her defasinda ilk kez yapıyormuş gibi filmi bırakıp sevişmelerini nasıl da özlemişti. Canını orada bırakırcasına istemişti yanına kıvrılıp, sarılarak kokusunu içine çeke çeke uyumayı. Yapamazdı. Yapmamalıydı. Onu bir kez daha yıpratamazdı. O güzel sevilmeyi hakeden biriydi. Kendisinin ise sevmeye hakkı yoktu...

İstanbula'a vardığında hiç oyalanmadan bindiği ilk taksi ile eve yollandı. Kafasını dağıtmaya ihtiyacı olduğunu düşünüp eve gitmekten aynı anda vazgeçti. Ipek'i kafasından çıkarmalıydı. Niye gelmişti ki törene? Ne işi vardı orada? Asla cevap bulamıyordu bunlara.

Telefonunu çıkarıp Efsun'u aradı.

-Efsun, naber nerelerdesin?
-Ooo ödül aldığını haber vermek için mi aradın beni? Tanrım, kendimi çok değerli hissettim.
-Boşver şimdi ödülü. Hadi Beşiktaş'ta buluşup balık yiyelim.
-Anlaştık. Bir saate orada olurum.

Tefonu kapattıktan sonra radyoda çalan şarkıya odaklandı. İpek ile seçtikleri şarkıydı bu. Ne zaman bu şarkıyı duysalar birbirlerini ararlardı sevgiliyken. (https://www.youtube.com/watch?v=alg5f2JdFVk) Taksiciden müziği kapatmasını rica edecekti ama yapmadı. Dinlemeye ihtiyacı vardı çünkü çok özlemişti İpek'i. Sanki hala kokusu burnunda gibiydi. Gözleri doldu. Hayatın kendisine biçtiği kadere küfürler savurdu içinden bağıra bağıra.

Taksicinin sesi ile irkilip inmesi gereken yere geldiğini farketti. Parayı ödeyip küçük çantasını omzuna alarak indi. Ipek ile devamlı gittikleri küçük ve salaş bir meyhane olan Tahta Tabak'a gidip Efsun'a konum attı. Buraya  İpek'ten sonra hiç gelmediğini farketti. Garsonlara falan göz gezdirdi biraz. Hepsi değişmişti ama mekanın sahibi Salih abi duruyordu ve hemen tanıdı Oğuz'u.

-Ohoo delikanlı. Nerelerdesin sen yahu kaç yıl oldu?
-Salih abi vallahi hafızana hayranım nasıl hatırlayabildin?
-Eski kurtlardan kim kaldı evladım, var işte bizim de bazı yetenekleriniz. Ee yalnız mısın? Hanım kızımız da gelecek mi?

İpek'i de hatırlıyor...

-Başka bir hanım kız gelecek be Salih amca, olmadı o iş.
-Olur böyle olur daha gençsin çok kız gelip geçer. Öyleyse ben sana önden bi duble göndereyim, misafirin gelince siparişleri alır çocuklar.
-Eyvallah abi.

Bir süre sonra Eyfun geldi ve siparişleri verip sohbet etmeye başladılar.

-Buraya daha önce gelmiş miydin?
-Okuldan kızlarla 2 kez gelmiştik evet.
-Biz de okuldayken çok gelirdik İpek'le.

Bir anda neden böyle bişey söylediğini düşünüp afalladı.

-İpek?
-Eski sevgilim.
-Hımm şu gramofonu alan mı?
-Evet o.
-Ama çok uzun zaman önceydi, o zamandan beri başka sevgilin olmadi mı senin?

Efsun'a İpek ile ilişkilerinin ne zaman bittiğinden bahsetmediginden çok emindi Oğuz. Nerden biliyordu? Bu kızda normal olmayan birşeyler var diye düşündü ama bozuntuya vermedi ve devam etti:

-Hayır olmadı. Hem fotoğraf olayı yüzünden sürekli dolaşıyor olmamdan hem de kendimi hazır hissedememekten dolayı kimseyi almadım hayatıma. Aslına bakarsan buraya da en son İpek ile gelmiştim. Hatta sadece Ipek'le.
-O zaman şanslıyım çünkü buraya sadece sevdiğin insanları getiriyorsun demektir.

Hiç böyle düşünmemişti Oğuz. Sadece ayakları onu buraya yönlendirmişti. Sahiden bir sürü arkadaşı ile bir sürü mekana girip cıkmış ama buraya sadece İpek ile gelmişti bugüne kadar. Bugün de buraya gelmesinin sebebi İpek'in yıllar sonra karşısına çıkmasından dolayı kafasının darmadağın olmasıydı.

-Ee tören nasıldı?

Oğuz soruya cevap verecekti ama törene dair kafasında dönüp duran görseller sadece İpek'e aitti. Siyah elbisesi ile kalabalığın arasında oturuşu, bir süre sonra kalkıp gitmesi, odaya sarhoş bir şekilde başka bir adamla gelmesi...

-Tören işte ilk kez katılmıyorum, biliyorsun çeşit çeşit bir sürü ödülüm var.
-Oğuz Demirsoy ve harika egosu.

Kahkaha attılar ve yemeklerini yemeye devam ettiler. Oğuz gülüyordu ama her gülmeye başladığında bir virüs gibi İpek geliyordu gözlerinin önüne. Sanki karşısında oturan kadın İpek'ti. Kafasını yana eğip konuşmadan yüzüne bakıyordu sanki.

-O da törendeydi?
-Kim?
-İpek, eski sevgilim.
-Şaka yapıyorsun değil mi? Oğuz bu nasıl bi tesadüf oha çok garip değil mi ya?
-Aslında tesadüf olduğunu sanmıyorum. Bilerek ve isteyerek gelmiş gibiydi.
-Oha siz konuşmuşsunuz.
-Sarhoştu konuştuğumuz zaman. Hatrlayacağını sanmıyorum.
-Ee anlat ne oldu?
-Birşey olduğu yok. Sahneye çıktığımda oturanların arasında gördüm onu. Biraz sonra kalktı ve salondan cıktı. Resepsiyondan odasını öğrenip yanına çıktım ama yoktu. Beklemeye başladım. Sarhoş bir şekilde bir adamla birlikte geldi. Adamı kovup Onu yatağına yatırıp otelden ayrıldım.
-Şuan galiba şok yaşıyorum. Oğuz neden sabahı beklemedin? Konuşurdunuz hatta belki yeniden birlikte bile olabilirdiniz neden gittin?
-Boşver.

Bunları neden anlattığı hakkında hiçbir fikri yoktu. Sadece anlatıp içini boşaltmak istiyordu.

-O zaman aşkın şerefine içelim Oğuz Demirsoy .
-Içelim öyleyse.

Kafaları çakır keyf olana kadar içtiler. Artık her cümlenin sonunda gülmeye başladıklarından belliydi bu. Hesabi ödeyip kalktılar.

-Ben yürüyerek gideceğim eve ayılmak için. Sana bir taksi bulalım şuradan.
-Kendi başımın çaresine bakabilirim Oğuz Demirsoy. Size iyi geceler.

Oğuz biraz ilerledikten sonra bir anlığına dönüp arkasına baktığında Efsun telefonla konuşuyordu. Yine aklından aynı cümle geçti: bu kızda normal olmayan bir şeyler var...

Elleri cebinde evine kadar yürüdü. Temiz hava kafasını yerine getirmişti hemen hemen. Iyi gelmişti Efsun ile yemeğe çıkmak. Düşünceleri dağılmıştı. İpek de 3 gündür arayıp neden onunla konuşmadan öylece bırakıp gittiğinin hesabını sormadığını göre ortada bir sorun yoktu. Rutin fotoğraf hayatına dönebilir ve yeni çekimler için haritadan yer beğenmeye başlayabilirdi.

Eve girdiğinde hala burnuna İpek'in kokusu geliyordu sanki. Salih abinin yerine en son gittiklerinde eve zil zurna sarhoş gelip daha koridordayken sevişmeye başlamışlar ama yatak odasına gidemeden koridorda iki keş gibi sızıp uyuyakalmışlardı. Aklına bu gelince gülümsedi. Yürüyüp salona girip ışıkları yaktığında karşısındaki manzara ile şok olmuştu. İpek salondaki haki koltukta elinde bir kadeh şarap ile oturuyordu. "Galiba hala ayılamadım" diye mırıldandı. İpek masaya bi anahtarlık fırlatarak:

-Kilidi hala değiştirmemişsin. İçer misin?

Şarap kadehini Oğuz'a doğru uzattı. Oğuz uzanıp kadehi aldı. Yasadıgı şok ile dili tutulmuştu. İpek yıllar sonra evdeydi...


Devamı : http://ozaaeen.blogspot.com/2019/10/kullerinden-dogan_2.html


26 Şubat 2018 Pazartesi

Yine, Yeni, Yeniden



~İpek~

    Uyanmaya çalıştı ama kafası kaldıramayacağı kadar ağır geliyordu. Gözlerini açtığında herşey bulanık ve dönüyor gibiydi. Midesi bulanıyordu. "Ne vardı bu kadar içecek be kızım" diye kendi kendine söylendi. Sonra bir anda akşam Onu odaya getiren adamı hatırladı ve korkuyla yatakta doğrularak üzerindeki pikeyi atıp kıyafetlerine ve iç çamaşırlarına baktı. Hala üstündeydiler. "Demek ki kimseyle sevişmemişim" diyip rahatlayarak kendini tekrar yastığa attı.

    Rüyasında Oğuz ile birlikteydi. Hala sevgiliydiler rüyada ve kucağında uyuyordu Oğuz'un. Ne kadar mutlu hissetmişti. Hatta Bir an kokusunu bile almış gibiydi. Bir süre boş boş tavana baktıktan sonra gözbebekleri aniden büyüdü ve yataktan sıçrayarak çığlık attı: GERÇEKTİ !!!

    Kafayı toparlanmaya başladıktan sonra dün akşamın parçalarını tek tek birleştirmeye çalıştı. Sarhoştu ve bir adam Ona yardım ederek odasına kadar getirmişti. Herşeyi hatırlıyorum ama çok bulanık niye avuçlarının içi ile alnını ovuşturdu bi kaç kez. Sonra birden odada Oğuz beliriyor ve adamı kovuyordu. Küçük bir tebessüm oluştu yüzünde. Ayaklarını yere basıp kalkmaya çalışacağı sırada komidinin üstünde duran suyu ve aspirini gördü. Oğuz bırakmış olmalı sanırım diye geçirdi içinden ve alıp içti.

    Kalkıp duş alması ve Oğuz'u bulması gerekiyordu. "Neden geceyi benimle geçirmedi? Odama kadar geldiği halde neden gitti?" gibi sorular eşliğinde hızlıca duş alıp temiz kıyafetler giyerek çantasını her an çıkmaya hazır olacak şekilde toparladı. Kafasında hala sorular vardı ve kendisi ile tartışıyordu adeta;

-Geceyi Oğuz ile mi geçirmek istiyordun?
-Tabiki de istemiyordum.
-Kucağına çıkıp sızana kadar öyle demiyordun  ama?

    Kendi ile tartışırken kendi yaptığı şeyden utandı. Toparlanıp hızlıca kalktı ve asansör ile 3. kata inip kapı numaralarına bakarak Oğuz'un odasını aramaya başladı. Odanın önüne geldiğinde kapı acıktı. Heyecanlandı. Birazdan ayık kafa ile Oğuz ile karşılaşacaktı ve ne olacaksa olacaktı artık. Yavaşça yürüyerek odaya girdi. Kimse yoktu. Balkona doğru ilerleyecekti ki arkasından bir kadın sesi:

-Kimi arıyorsunuz?

    Allahım ne olur düşündüğüm şey olmasın diye içinden geçirerek yavaşça döndü. Kadının otel görevlisi olduğunu görünce çok rahatladı.

-Oğuz'a bakmıştım, kendisi benim arkadaşım.
- Sabah saatlerinde çıkış yaptı bu odanın sahibi.
-Çıktı mı?
-Evet.

    Kadın tekrar bir cevap beklemeden işini yapmaya devam ederken İpek olduğu yere çakılı kalmıştı. Hırsından gözleri yaşla dolmuştu bir kaç saniye içinde. "Bu ne demek oluyor şimdi? İnsan en azından dün gece olanları merakından benimle konuşmak istemez mi?" şeklinde sorular ile kendine kızdı ve acıdı. Kalbi kırılmıştı işte. Oğuz Demirsoy Onu bir kez daha kırmıştı. Bir beklentisi yoktu ama oturup küçük bir sohbeti bile çok görmüştü Oğuz ona. Tiksinti ve mide bulantısı ile çıkış işlemlerini halledip otelden hızlıca ayrıldı. Taksi ile havaalanına gidene kadar şoförün garip bakışları altında sessiz sessiz ağladı. Oğuz'dan nefret ediyordu. Oğuz'u artık tam anlamıyla hayatından çıkarma vakti gelmişti. Hakan'a bir şans verecekti. Telefonunu çıkarıp Hakan'a mesaj yazdı;

 "Saat 4'te beni havaalanından alır mısın? Görüşmemiz lazım"

    Ankara'ya indiğinde hızlı adımlarla alandan çıkıp kendisini iç hatlar çıkış kapısında bekleyen Hakan'ın yanına doğru yürüdü. İlk defa alıcı gözle bakmıştı Hakan'a ve gerçekten ortalamanın üstünde bir adam olduğunu düşündü.

-Nabeer?

Gülümseyerek sarıldı.

-İyidir de sen nerden geliyorsun? Hiç haber vermemiştin şehir dışına çıkacağını.
-Istanbul'da okuldan arkadaşlarla her sene yaptığımız bir yemek organizasyonuna katılmam gerekiyordu.
-Bu hafta çekim için İstanbula gidecek ekip. Sen de gidecek misin?
-Ben senaristim Hakan bey o işlere yönetmeniniz bakıyor.

    Gülümseyerek otoparka doğru yürüdüler. Hızlı bir karar verip vermediği umrunda değildi. Şuan tek yapmak istediği bu adama hayatında bir yer açıp Oğuz Demirsoy piçini unutmaktı. Bir yandan da içten içe Oğuz ile yüzleşip ondan nefret ettiğini onu nasıl da öldürmek istediğini söylemeyi istiyordu deliler gibi.

    Hakan akşam yemeği için kendi evine gitmeyi teklif ettiğinde düşünmeden kabul etti İpek. Çok birşey düşünecek halde de değildi zaten. Kafasını düşüncelerinden sıyırıp Hakan ile keyifli saatler geçirmeyi planlıyordu. Yemeği çok keyif alarak birlikte hazırlayıp yedikten sonra sarhoş olana dek içtiler. Ikisi de ne dediklerini anlamadan ve bilmeden sürekli kahkaha atıyordu. Mutluydu İpek. Mutlu muydu?

    Alkolün de verdiği cesaret ile birbirlerine el şakaları yapmaya ve yakınlaşmaya başlamışlardı. Biraz sonra sevişmeye başlayacaklarını alkollü kafasına rağmen anlayabiliyordu ama umursamadı. Çünkü şuan Hakan ile gerçekten sevişmek istiyordu. Ya da Oğuz'a inat bunu yapacaktı...


Devamı : http://ozaaeen.blogspot.com/2018/03/askn-serefine.html

14 Şubat 2018 Çarşamba

Şevhet Kokan Bir Ten


~Oğuz~

"-Bu gece üşenmeden kalkıp buralara kadar geldiğiniz için hepinize çok teşekkür ederim. Ben ve fotoğrafçı diğer arkadaşlarım için bunun değeri paha biçilemez demek isterdim ama iyi para veriyorlar kazanana."

Oğuz'un espirisi ile bütün salon kahkaha attı.

"-Şaka bir yana bu kadar fotoğraf sever insanı görmek bizi mutlu edi..."

Sözleri yarım kaldı çünkü Onu görmüştü oturanların arasında. Saniyenin 10'da 1'i kadar bir süre sadece İpek'e benzeyen bir kadın diye düşündü ama değildi. Bu İpek'in ta kendisiydi. Kendine gelip konuşmasını bitirmesi gerekiyordu. Muhtemelen şuan rengim de solmuştur diye düşündü. Böyle konularda son derece soğukkanlı olmasına rağmen söz konusu Ipek olduğunda vücudunun kontrolünü kaybetmekten nefret ediyordu. Konuşmasına devam etti;

"-Aslında sizi, bizi mutlu eden şeylerin çektiğimiz bu hayvan fotoğrafları olmamasını dilerdim. Onlar zaten bu gezegenin gerçek sahibi ve bir şekilde hayatlarını devam ettiriyorlar. Bizden önce de böyleydi bu bizden sonra da böyle olacak. Bizi mutlu eden şeylerin  bir çift aşkla bakan göz, şevhet kokan bir ten ve sonsuz bir tutku ile bize bağlı olan kalp olmasını isterdim. Ama öyle ya böylesi de geldiğinde biz onu parçaparça yerinden söküp kahrederiz. Sanıyorum bu insanoğlunun gerçek kanseri. Hepinize bu akşam burada olduğunuz ve bu ödülü bana layık gördüğünüz için teşekkür ederim."

Konuşmasının devamında gözünü tek bir an bile ayırmadan Ipek'e bakmıştı. Ne kadar da güzeldi. Onu terketmek zorunda kalmamış olmayı diledi ve kendinden bir kez daha nefret etti. Yerine doğru, insanların alkışları eşliğinde yürürken ikisi de birbiri ile göz temasını kaybetmedi. Ta ki İpek kalkıp salonun çıkışına doğru yürüyene kadar. Peşinden gitmek istedi ama hem tören devam ediyordu hem de herşey çok ani olduğu için aklına ne söyleyeceği hakkında hiçbir şey gelmiyordu. Şok yaşıyordu.

Tören devam ederken sadece İpek'i düşündü. Neden buradaydı? Bu otelde mi kalıyordu? Neden böyle bir şey yapmıştı? Neden direk yanıma gelip benimle konuşmak yerine kendini bana uzaktan göstermeyi tercih etmişti? Ona nasıl ulaşabilirim? gibi sorular ile meşguldü.

Tören bittikten sonra ister istemez bazı insanlarla sohbet etmek ve oturup biseyler içmek zorundaydı. Sonuçta o insanlar sayesinde bugün olduğu yere gelmişti. Yoksa başka bir şekilde mi gelmişti? Herkesten teker teker kurtulduktan sonra hızlıca lobiye, resepsiyona İpek'i sormaya gitti.

"-Merhaba delikanlı. İpek Pekcan hangi odada kalıyor?"
"-Oğuz bey özür dilerim ama bu bilgiyi paylaşma yetkim yok."
"-Bence paylaşabilirsin." Desk üzerinden sürükleyerek bir miktar parayı çocuğa doğru uzattı.
"-7. Kat 680 numara Oğuz bey."

Teşekkür etti ve elindeki ödülü çocuğa uzatarak odasına bırakmasını rica ederek hızlı adımlarla asansörlere yöneldi. İpek ile yüzleştiğinde ne konuşacağına dair hiçbir fikri yoktu. Hatta belki İpek ona saldırmaya bile çalışabilirdi. Yine gitmek istiyordu yanına.

Kata gelip odayı bulduğunda kalbi inanılmaz derecede atıyordu. Tıpkı tanıştıkları gün gibi... Kapının önünde biraz nefesini toparlamak için bekledi ve kapıyı çaldı. Beklerken geçen zaman sanki bir ömür gibi geliyordu. Tekrar çaldı. Galiba İpek odada değildi. Şaçlarının arasından bir tane tel toka çıkarıp kapının kilidini açıp içeri girdi. Önce odayı sonra banyoya kontrol etti ama İpek gerçekten yoktu. Oturup beklemeli mi yoksa gitmeliydi? Hem zaten odaya resmen zorla girmişti. Böyle bir şeyi niye yapıyordu ki? Kafası gerçekten durmuş bir halde ve ne yapacağını bilemeden yatağın yanındaki koltuğa bıraktı kendini. Âdeta kaderin bir oyunu gibiydi olanlar. Son zamanlarda İpek ile olan anıları sürekli gözünün önüne geliyor, rüyalarında İpek ile uğraşıyor ve bir ödül töreninde Ipek'in kendisi karşısına çıkıyordu. Gülümsedi ve İpek'i burada beklemeye karar verdi.

Bir saatten fazla bir süre bekledikten sonra odanın kapısının önünden sesler geldiğini duydu ve kapı açıldı.

"-Teşekkür ederim siz de yoruldunuz buraya kadar."

İpek alay eder bir tonda kahkaha attı. Sarhoştu.

"-Hiç önemli değil. Dikkat edin düşeceksiniz."

İpek yürürken sarhoş olmasının etkisi ile tökezledi ve yanındaki adam Onu düşmeden tuttu sanırım diye düşündü Oğuz ve onlar daha koridordan odaya ilerlemeden kendini balkona attı. Adamı öldürebilecek kadar siniriydi o an. Adam İpek'i kucağında yatağa kadar getirdi. İpek sürekli saçma cümleler kurup sayıklıyordu.

"-Gördün mü gerizekalıyı? Saçlarını uzatmış bir de aptal. Gerçekten kendini bir bok sanıyor. O fotoğraf makinen götüne girer umarım."
"-Sakin ol bu sözler senin gibi bir kadının ağzına yakışmıyor."

Adam İpek'i yatağa yatırdıktan sonra ceketini çıkardı ve tekrar İpek'in üzerine eğildi. Oğuz buna daha fazla katlanamazdı. Içeri girdi.

"-Çık dışarı yoksa birazdan kırık bir kaç kemiğe sahip olacaksın.

İpek yarı baygın bir şekilde kafasını arkaya atıp sesin geldiği yöne doğru baktı. Adam Oğuz'a cevap verdi;

"-Sen de kimsin. Burada ne işin var senin?"

Oğuz'un bir anda kafasına dank etti. Bu adam pek tabi İpek'in erkek arkadaşı olabilirdi. Kafası öylesine doluydu ki bu ihtimali gözardı etmişti ama az önce İpek ona ismi ile değil siz diye hitap edip veda konuşması tarzında bir şeyler geveliyordu. Nasıl bir saçmalığın ortasına düştüm böyle diye düşünürken İpek'e bakarak sordu;

"-İpek bu adamı tanıyor musun?"

İpek kahkahalar atarak cevap verdi;

"-Evet az önce barda bana viski ısmarladı. İstanbul'lu. Senin gibi."

Oğuz artık adamın günü değerlendirmeye çalışan bir it olduğuna emin olarak ona döndü;

"-Yürüyerek çıkıyor musun yoksa sedye ile mi çıkacaksın?"

Adam hiçbir şey söylemeden ceketini alıp hızlı adımlarla odadan cıktı. Oğuz İpek'e dönerek konuşmaya başladı;

"-İpek sen napıyorsun?"
"-Ohoo Oğuz bey, sevişmek için sizden izin mi alacaktım?"
"-Çok sarhoşsun ve ne dediğini bilmiyorsun kendine gel. Burada napıyorsun Antalya'da?"
"-Seni görmeye geldim mi sandın?" kahkaha attı. "-Yaz mevsimindeyiz ve en son baktığımda Antalya baya turistik bir bölgeydi."
Yatağın üstünde doğrulup bağdaş kurarak oturdu. Elbisesinin dekoltesi yüzünden bacakları açılmış ve iç çamaşırı gözüküyordu. Yüzüne düşen saçlarını arkaya atarak bakışlarını dikkatle Oğuz'un suratına çevirdi. Oğuz'un bacaklarına bakışlarını yakalamıştı.

"-Törene geliyorsun. Neden bana haber vermedin?"
"-Neden vereyim?"
"-Off bilmiyorum bunca yıl sonra çok alakasız bir yerde seni görmeyi beklemiyordum."
"-İstediğim zaman istediğim yere gidebilirim.  Burada ödül alan tek kişi siz değilsiniz ve ben sinema okudum eğer hatırlarsan. Böyle şeyler benim de ilgi alanıma giriyor. Hem beni siz terkettiniz Oğuz bey. Ne o yoksa aşkın mı depreşti yoksa? Neden şaşırdın ki?" Yine kahkaha attı.

Oğuz yatağın etrafından dolaşıp Ipek'in yanına oturdu. Uzanıp bir eliyle Ipek'i saçlarını tutup kulağının arkasına sıkıştırdı. Kalbi ağzından çıkacak gibi atıyordu. Neden böyle hissediyordu? İpek başını yana çevirip onun dokunmasından kaçınmak istedi.

"-Evet ben terketmiştim. Hatırlattığın için teşekkür ederim."
"-Hem sen benim odama nasıl girdin? Nasıl bir otel burası şikayet edeceğim."

Oğuz umursamadan konuyu değiştirdi.

"-Neler yapıyorsun anlatsana biraz?"

İpek sanki daha dün beraberlermiş gibi hiçbir şeyi sorgulamadan ve yabancılık çekmeden cevap verdi:

"-Okulu bitirdim. Bir kaç kısa film yönetmenliğinden sonra senaryo yazmaya başladım. Şu sıralar ülkenin en iyi projesi için yazan ekipteyim."
"-Sen ciddi misin? Peki bunu neden ben bilmiyorum yani böyle bişey duyulurdu değil mi?"
"-Maalesef ülkemizde çok küçük bir azınlık merak ediyor perde arkasını Oğuz bey. Ee sen anlat biraz. Kimya bölümü okuyan sıradan bir öğrenciyken bile deliler gibi fotoğraf çekerdin. Olaylar sende. Anlat."
"-Dediğin gibi işte. Okul bitti tabiki ama ben okulda ögrendigim şeyleri değil fotoğrafçılık yapmayı tercih ettim. O kadar. Ne eksik ne fazla."
"-Bir sürü ödülün var. Bence eksik değil baya fazla olmuş."

Oğuz bu aptal muhabbete daha fazla dayanamıyordu artık.

"-Hayatında birisi var mı İpek?"

Ipek gülümseyerek cevapladı:

"-Ehh ben de bunu ne zaman soracaksın diye merak ediyordum. Evet var. Yani tam anlamıyla var da denemez ama projede bizim yapımcı kendisi. Bana ilgisi var. Sanırım ona bir şans vereceğim. Ne de olsa bekar ve özgür bir kadınım." imali bir şekilde Oğuz'a baktı.
"-Evet özgürlüğünü az önce gördüm."

Oğuz elini tekrar uzatarak İpek'in yanağına koydu.

"-Ne kadar da güzel bir kadın olmuşsun."

İpek cevap vermedi sadece bakıyordu.

"-Bana bir kez sarılır mısın İpek?"
"-Yoo hayır kafam şuan turşu fıçısı gibi olabilir ama seninle sevişmeyeceğim Oğuz Demirsoy."
"-Sadece sarılacağız ve ben sonra kalkıp gideceğim."

İpek önce hiçbir şey demeden baktı. Daha sonra bedenini Oğuz'a doğru kaydırarak onun omuzlarından destek alıp kucağına cıktı ve boynuna yumulup sarıldı. Onca acı hiç yaşanmamış gibi... Oğuz da kolları ile bedenini sarıp iyice çekti kendine doğru Onu. Kokusu bile değişmemişti. Orada İpek ile deliler gibi sevişmek istiyordu ama İpek çok sarhoştu ve o bu haldeyken bunu yapamazdı.

Kaç dakika o halde kaldıklarını bilmiyordu. Bir süre sonra İpek'in nefesleri derinleşmişti. Sızıp uyuyakaldığını anladı. Ipek'i usulca belinden kavrayarak kucağından yatağa bıraktı. Üzerini örttü ve uzanıp alnından öperek son kez boynundan kokladı ve odadan ayrıldı. İpek muhtemelen yarın bunların hiçbirini hatırlamayacaktı.

8 Şubat 2018 Perşembe

Gözünü kırpmadan

~İpek~


Uçaktan iner inmez muazzam bir Antalya sıcağı vurdu yüzüne. Asfalt neredeyse erime noktasına gelmiş gibi görünüyordu. Bi an önce otele gidip, biraz sonra nem ve ter yüzünden bedenine yapışacak olan elbisesini çıkarıp soğuk bi duş alma isteği doğdu içine. Çantasını yoklayıp ödül töreninin davetisinin orada olup olmadığına baktı. Davetiye olmadan içeri giremezdi. Efsun'un yoğun çabaları sonucu okul bağlantısı ile çift kişilik bir bilet bulmuşlardı. Tabiki Efsun yoktu. Efsun'un Ipek tarafından Oğuz'un çevresine musallat edildiğini bilmesini ikisi de istemezdi. Oğuz tabiki zeki bir adamdı ama herhangi bir ofsayt vermedikleri sürece bu bağı anlamasına imkan yoktu.

Otele vardığında lobide Oğuz ile karşılaşma olasılığından dolayı güneş gözlüğünü ve hasır şapkasını çıkarmadı. Oğuz onu görememeliydi. En azından şimdilik...

"-Merhaba. Ödül töreni icin geldim. Tek kişilik bir oda istiyorum."
"-Tabiki efendim hemen yardımcı olayım. Kimliğinizi alabilir miyim?"

Görevli çocuk işlemleri yaparken Ipek kaçamak bakışlarla lobiyi süzdü. Çok kalabalık ve hareketliydi. Sürekli birileri girip çıkıyor, insanlar telefonla konusuyor, telaşlı bir şekilde oraya buraya gidiyordu.

"-Buyrun hanımefendi. 7. kat 2. koridor 680 numara."
"-Tesekkür ederim. Şey Oğuz Demirsoy hangi odada kalıyor acaba. Kendisi benim yakınım olur." Desk üzerindeki anahtarı almak için uzanıp gereğinden fazla eğilerek, göğüslerinin çocuğun dikkatini çekmesini sağladı. Çünkü böyle bir bilgiyi vermeyebilirdi görevli. Çocuğun gözlerinin tam da olması gereken yere göğüs çatalına kaydığını görünce kendisini tam bir alfa dişi gibi hissetti ve bacaklarının arası karıncalandı. Seviştiklerinde Oğuz'un bacaklarında bıraktığı morluklar geldi aklına. Nasıl da tutkuluydular ama o piç kurusu terkeden taraf olmuştu...

"-Oğuz bey henüz giriş yapmadı ama rezervasyonu 3. kat 3. koridor 313 numaraya yapılmış."
"-Anladım. Teşekkür ederim."
"-Eğer isterseniz Oğuz bey geldiğinde onu sorduğunuzu kendisine iletebilirim." bu Ipek'in en son isteyeceği şey bile değildi aptal çocuk.
"-Oh yo hayır lütfen böyle bişey yapmayın. Ona sürpriz yapmak istiyorum. Iyi günler."

Odasına varır varmaz tek çırpıda soyunup kendisini soğuk suyun altına attı. Yaz mevsimini çok seviyordu ama bu sevginin bedeli her gün 2-3 kez duş almasını gerektiriyordu. Çok oyalanmadı duşta. Akşam için hazırlanması gerekiyordu. Önce kıyafetini ütüye verecek daha sonra saçlarını yaptırmak için bir kuaför bulacaktı. Keşke başka bir otelde kalsaydım diye düşündü. Burada Oğuz'a görünme riski vardı. Oğuz onu görecekse ya ödül töreninin olduğu esnada kongre salonunda görmeli ya da Oğuz'un sadece görmekle yetinip, onunla konuşamayacağı, iletişim kuramayacağı bir yerde olmalıydı bu.

Giyinip hazırlandıktan sonra kıyafetini alıp otel terzisine bırakmak için cıktı. Kendi katında kontrollü olmasına gerek yoktu ama lobiye indiğinde elbisesini bırakıp otelden çıkana kadar çok dikkatli oldu. Oğuz ortalarda yoktu. Otelin otoparkına göz gezdirdi. Oğuz otomobili ya da motosikleti ile gelmiş olabilirdi ama ikisi de yoktu. Gerçi Oğuz arabasını ya da motosikleti satmış olabilirdi. Efsun'dan bunu öğrenmeyi nasıl düşünememişti diye kızdı kendine. Hızlı adımlarla otelden uzaklaşıp biraz sakinleştikten sonra kendi kendine gülümsedi. Bu tür casusluk işleri hiç tarzı değildi bu yüzden gülüyordu. Bulduğu ilk kuaföre girip saçlarını su dalgası kıvamında perma yaptırdı. Oğuz bunu çok severdi...

Tekrar aynı stresli ve çileli yollardan geçerek elbisesini aldıktan sonra odasına geldi. Yeniden duş aldı ve internetten Oğuz'un sosyal medya hesaplarını stalklamaya başladı. Amacı Oğuz'un check-inlerini kontrol edip gelip gelmediğini öğrenmekti. Sürekli odasının balkonuna çıkıp otele yanaşan araçları ve taksileri kontrol ediyordu. Bir an çok stres yaptığının farkına vardı ve sakinleşmek için yatağa uzandı. Alt üstü Oğuz'u uzaktan da olsa görmek için gelmişti buraya. Ondan nefret ediyordu. Sadece özlemişti. Sadece görmek istiyordu. Aslında içten içe onun da kendisini görmesini istiyordu. Merak ediyordu Oğuz'un tepkisini. Ayrılık sonrası fiziki olarak hiç görüşmemişlerdi ve Oğuz'un nasıl bi tepki vereceğini kestirmek çok zordu. Karnının acıktığını farketti ve başka bir otele gitmediği için kendine bir kez daha lanet okudu. Bu otelin sınırları içinde törenden önce Oğuz'a görülme riski çok yüksekti. Tekrar otelden ayrılıp dışarda bir yerde yemek en güvenlisiydi sanırım. Çünkü Oğuz açlığa hiç dayanamaz ve eğer geldiyse ilk iş olarak yemek için restoran katına çıkardı.

Lobiye inip çıkış kapısına doğru yürüdüğü anda bir taksi yanaştı kapıya. İç güdüsel olarak birden olduğu yere çakıldı İpek. Taksici bagaj için indi önce. Daha sonra arka kapı açıldı ve telefonla konuşarak inen Oğuz'u gördü Ipek. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Ellerine baktı, titriyordu. Oğuz saçlarını uzatıp topuz şekilde bağlamış ve sakal bırakmıştı. Üzerinde hakim yaka salaş bir beyaz gömlek ve kot şort vardı. Çok yakışıklı piç kurusu diye içinden sövdü. Tırnakları avuçlarına batınca yumruklarını sıktığını farketti farkında olmadan. Gözleri dolmuştu. Oğuz'un onu terkettiği zaman yaşadıkları geldi aklına. Ne kadar naifti o zamanlar ne kadar muhtaçtı ona. Hemen arkasını dönüp kadınlar tuvaletine doğru gitti hızlı hızlı. Çantasından cep telefonunu çıkarıp sanki telefonla konuşuyormuş gibi lavabo önünde ileri geri volta atmaya başladı. Oğuz kapıdan küçük bir sırt çantası ve bir elinde gamboç ile içeri girdi. Bir kaç kişi önüne geçip onunla tokalaştı ve gülüştüler. Resepsiyona yanaştığında bir bellboy yanına yanaşarak eşyalarını aldı ve asansöre yöneldi ama Oğuz gitmedi. Az önce tokalaştığı adamlardan bazıları ile birlikte lobideki küçük bara yöneldiler. İpek'in oradan öylece geçip otelden çıkmasına imkan yoktu. Oğuz mutlaka onu farkederdi. Zaten kalbi yeterine hızlı çarpıyordu ve böyle bi aksiyona girmek hiç akıllıca değildi. Beklemeye karar verdi çünkü Oğuz mutlaka yemek için restorana gidecekti. Bundan adı kadar emindi. Öyle de oldu. Çok geçmeden kalkıp adamlarla vedalaştı ama Oğuz asansörlere değil doğrudan İpek'in olduğu tarafa geliyordu. Kesin beni farketti ve yanima geliyor diye paniğe kapıldı İpek. Oğuz kafası telefonunda İpek'e doğru yürüyordu. İpek o anda arkasına dönüp kadınlar tuvaletinin yanındaki erkekler tuvaletini gördü. Ahh aptal kafam tabiki de beni görmedi tuvalete gidiyor dedi ve bir hışımla kadınlar tuvaletine daldı ve kapı aralığından Oğuz'u gözlemeye koyuldu. Oğuz bir kaç saniye sonra gelip gecti. Ipek hemen fırlayıp koşar adımlarla otelden cıktı. Kalbi neredeyse ağzında atıyordu. Biraz soluklanıp kendini sakinleştirmeye çalıştı. İştahı tamamen kesilmişti ama mutlaka biseyler yemesi gerekiyordu. Çünkü o da en az Oğuz kadar açlığa dayanamazdı.

Yaşadığı şeylerin etkisi ile ne yediğini çok anlamadan karnını doyurduktan sonra otele döndüğünde törene 1 saatten az kalmıştı. Hemen hazırlanmaya koyuldu. Bu gece için özel olarak aldığı siyah, derin göğüs ve bacak dekoltesi olan salaş elbiseyi giydi üzerine. Sade bir makyaj ve takılardan sonra hazırdı. Otelin her katında kongre salonuna inmek için asansör bekleyen insanlar vardı. Asansörleri kullanmak riski olabilirdi ama Oğuz çoktan salona inmiş ve oradaki davetlilerle lounge'ta birşeyler içiyor olmalı diye düşündü ve asansörlere doğru yürüdü.

Kongre salonu çok büyüktü ve neredeyse tamamı doluydu. Oğuz muhtemelen VIP sırasında olmalıydı. Gözleri ile saçı topuz olan takım elbiseli birini aradı İpek ama bulamadı. Sahneye ortalama uzaklıkta boş bulduğu bir koltuğa oturdu. Oğuz'un ödülü kazanıp sahneye çıkma ihtimaline karşı Ipek'i görebileceği bir konum sayılırdı oturduğu yer.

Bir kaç konuşmacı ve tören prosedürlerinden sonra finalde yarışacak olan fotoğrafçılar ve çektikleri fotoğraflar gösterildi dev ekranda. Oğuz'un fotoğrafları gerçekten iddialıydı ama rakipleri de boş sayılmazdı. Hepsi görüntülenmesi zor şeyleri fotoğraflamışlardı. Oğuz'a göre burada daha öndeydiler ama Oğuz'un fotoğrafları daha tehlikeli şartlar altında çekilmiş gibiydi. Zaten sırf bu tehlike merakı yüzünden vücudunda irili ufaklı bir sürü hayvanın saldırılarından ve düşüp yuvarlanmalarından kalma yaralar vardı. O yaralara özenle pansuman yaptığı zamanları hatırladı...Bu düşüncelerin içinde yüzerken sunucunun kazanan "Oğuz Demirsoy" demesi ve salondan yükselen alkış sesi ile irkildi. Hemen ön sıralara yöneldi gözleri. Oğuz, siyah smokini ile ayağa kalkıp yanındaki bi kaç kişiyle acele ile tokalaşarak koşar adım sahneye doğru yürüdü. Sunucuların da tebriğini kabul ettikten sonra ünlü oyuncu Rutkay Aziz'in elinden ödülünü aldı ve mikrofonun başına geçti.

"-Bu gece üşenmeden kalkıp buralara kadar geldiğiniz için hepinize çok teşekkür ederim. Ben ve fotoğrafçı diğer arkadaşlarım için bunun değeri paha biçilemez demek isterdim ama iyi para veriyorlar kazanana."
Oğuz'un espirisi ile bütün salon kahkaha attı.
"-Şaka bir yana bu kadar fotoğraf sever insanı görmek bizi mutlu edi..."

Ve Ipek'in isteği olmuştu. Görmüştü Oğuz onu. Görür görmez cümlesi yarım kalmıştı. Öylece kıpırdamadan ve gözünü kırpmadan Ipek'e bakıyordu...


Devamı : http://ozaaeen.blogspot.com/2018/02/sevhet-kokan-bir-ten.html


1 Şubat 2018 Perşembe

Anıları Var

~Oğuz~

Keşke uçak biletleri olmasaydı da motorsikletimle gidebilseydim diye düşündü ödül töreni için Antalya'ya Oğuz. Severdi motorsikleti ile uzun yolculuk yapmayı. İstediği yerde durup konaklayabiliyor ya da fotoğraf çekebiliyordu. Her ne kadar insan sevmese de farklı insanlarla tanışıp yeni yerler görüyordu.

Girişteki ayakkabı dolabının üzerinde duran, tozlanmış kırmızı motorsiklet kaskına takıldı gözleri. Ipek için almıştı onu. Üzerine pul boyutunda türlü türlü fotoğraflarını yapıştırmıştı Ipek. Onları inceledi bi süre. Ne kadar çok yere gitmişiz diye düşündü. Çin Seddinin üzerinde bile şapşal şapşal sırıtırken çektikleri bir fotoğrafları var. Taa oraya kadar doğal yaşam alanında 20 tane kadar kaldığı tahmin edilen güney çin kaplanlarını fotoğraflamak için gitmişlerdi ama bir türlü bulamamışlardı kaplanları. Yanında Ipek varken de ormanın daha tehlikeli bölgelerine inmeyi göze alamamıştı Oğuz.

Başka bir fotoğrafta Uludağ'da kayak yapıyorlardı. Paten kaymadaki beceriksizliklerinden dolayı kar üstünde de çocuklar gibi kızak ile kayıyorlardı. "Ne kadar da mutluymuşuz" diye mırıldandı Oğuz. Kaskın tozunu aldıktan sonra tekrar yerine bıraktı. Yatak odasına gidip 2 günlük Antalya ziyareti için çanta hazırlaması gerektiğini hatırladığı anda telefonu çaldı. Arayan Efsun'du.

"-Efendim?"
"-Oğuz Demirsoy karnım çok aç şuan Istiklâl'de pizzacıdayım. Mantarlı seviyorsun değil mi ? Hadi gel bekliyorum."

Mantarlı pizza sevdiğimi nerden biliyor?  Bir pizza pişirme süresi kadar yakında olduğumu nerden biliyor ona evimin yerinden bahsetmedim ki? Bu konunun üzerine gitmesi gerektiğini düşündü:

"-Ighh bitirmem gereken işler var. Neden şöyle yapmıyoruz? Ben sana konum atayım sen pizzaları al ve bana gel ne dersin?"
"-Oldu bil. Hadi kapattım."

Efsun gelene kadar evi biraz toparladı. Ipek'ten sonra tek gecelik yaşadığı ilişkiler dışında eve ciddi anlamda misafir olarak gelecek ilk kadın Efsun'du. Garip hissetti kendini. Efsun ile arasında bişey olmasına imkan yoktu. Yoksa var mıydı? "Yok daha neler Oğuz Demirsoy" diye geçirdi içinden. Bu düşünceler içinde kendiyle konuşurken zil çaldı. Kapıya doğru yürürken ayakkabı dolabının üstündeki kaska uzanıp parmaklarıyla dokunup geçti. Ipek'ten ayrılmayı Oğuz istemişti ama şimdi Ipek'ten sonra ciddi bir kadının eve geliyor olması kendisini suçlu hissetmesine sebep olmuştu. Kapıyı açtı.

"-Merhaba naber?" diyerek ve kocaman şekilde sırıtarak içeri girdi Efsun ve direk salona yöneldi. Oğuz arkasından bakakaldı sadece. Gülümseyerek kapıyı kapattı ve peşinden gitti.

"-Seninki ekstra mantarlı ve jalapeno biberli. Hadi soğutmadan gömelim hemen."
"-Evet en alakasız pizzalarda bile mutlaka bu ikisini ararım ama sen nasıl bunu bilebildin ki?"  diye sordu gülümseyerek. Efsun'un yüzünde çok küçük bir anlığına tedirginlik okudu sanki.
"-Her erkek sever bunları yahu"
"-Öyle olsun bakalım. Napıyordun Istiklâl'de?"
"-Atlas pasajındaki antikacılara uğradım. Plak çalar arıyorum."

Oğuz kafasını camın önünde duran sehpahadaki gramafona çevirdi.

"-Inanmıyorum kaç yıllık bu?" diyerek yerinden fırladı Efsun.
"-Kaç yıllık olduğunu falan bilmiyorum hediye o bana. Açıkçası doğru düzgün kullanmasını bile bilmiyorum. En son yıllar önce..."

En son yıllar önce Ipek kullanmıştı...Birlikte dans etmişlerdi burada bir vals plağı eşliğinde...

"-En son yıllar önce eski kız arkadaşım çalıştırmıştı sanırım."

Efsun ellerini hemen çekti gramafon üzerinden.

"-Şey özür dilerim geçmişi anımsatmak istemezdim." dedi ve suçlu suçlu yerine oturdu.
"-Önemi yok. Çok zaman geçti." Önemi yok mu ?

Gramafon'u, İpek ile bir gün Eskişehir'e gezmeye gittiklerinde Haller'de bi antikacıda görüp çok beğenmişti Oğuz yıllar önce. Fiyatı o zamanlar öğrenci bütçesi için çok uçuk olduğundan alamamıştı ama Ipek ona sürpriz yaparak doğum gününde hediye olarak almıştı.  Her yerde anıları var...

Yerdeki çantayı gören Efsun sordu:
"-Seyahat nereye?
"-Antalya. Fotoğrafçılık ödül töreni bu sene orada düzenleniyor. 2 fotoğrafım var ödüle aday. Bi kaç gün orada olacağım.
"-Aa evet duymuştum bunu. Fotoğrafları görebilir miyim?"
"-Tabiki."

Oğuz, Efsun'un fotoğrafları görmek istemesine şaşırmıştı. Beni tanıdığını, bana hayran olduğunu söylüyor ama daha ödül için yarışacak olan fotoğraflarımdan haberi yok diye düşündü. Isteyen herkes biraz interneti kurcaladıktan sonra zaten ulaşabilirdi o fotoğraflara. Gizli bir şey değildi sonuçta. Harddiskinin içinden ilgili fotoğrafları bulup gösterdi.

Pizzaları yedikten sonra bir kaç fotograf çekme tekniği hakkında sohbet ettiler. Efsun'un yüzüne bakarken gercekten güzel bir kız olduğunu düşündü. Temiz ve makyajsız bir yüz. Çin aslanı kıvamında kıvırcık, kestane rengi saçlar ve haddinden fazla dikkat çeken elmacık kemikleri. Biraz hayatını kurcalamak istedi.

"-Erkek arkadaşın falan yok mu senin?"
"-Eee şey var tabiki ama senin düşündüğün anlamda değil."
"-Nasıl yani anlamadım?
"-Bir birliktelik söz konusu olduğunda tercih ettiğim şey erkek değil."

Oğuz bu cevabı beklemiyordu ve utanıp birazcık kızardı. Ne diyeceğini bilemeden gevelemeye başladı:

"-Hımm tabi tercih meselesi yani kim nerede nasıl kimle isterse olabilir bence kimseye mahsuru yok."

Efsun kahkaha atarak cevapladı:

"-Tamam sakin ol cok komik görünüyorsun dışarıdan."
"-Böyle güzel bir kızın eşcinsel olması bizim için gerçekten büyük kayıp olmuş doğrusu."

Birlikte güldüler.

"-Ee peki kız arkadaşın var mı? Doğru soru bu sanırım."
"-Evet bir kız arkadaşım var ve umarım ne zaman evleniyorsunuz espirisi yapmazsın çünkü bu Oğuz Demirsoy klasına hiç yakışmazdı."
"-Tabiki yapmayacağım." diye gülümseyerek cevapladı Oğuz.

Efsun gittikten sonra törende ödül alması durumunda yapacağı konuşmanın provasını hazırladı bir müsfetteye. Hitabeti her zaman çok iyi olmuştu ve buna çok güveniyordu Oğuz  ama yine de bu provayı yapmayı ihmal etmiyordu. Son kez uçak saatini kontrol ettikten sonra uykuya geçti.

Devamı : http://ozaaeen.blogspot.com/2018/02/gozunu-krpmadan.html

22 Ocak 2018 Pazartesi

Ismini duyunca

~İpek~

"-Telefonun çalıyor bakmayacak mısın?"
"-Gizli numara. Gerçekten lüzumlu birisi olsa neden gizliden arasın?"
"-Belki önemlidir. Bence açmalısın."

Ipek istemeyerek de olsa telefona cevap verdi.

"-Alo ? Efendim ?"

    Gözlerini Hakan'a karşı devirerek ben sana demedim mi lüzumsuzdur bakışı attı.

"-Alo kimsiniz ?"

    Karşı taraftan cevap gelmeyince daha fazla uzatmayıp kapattı ve yemeğine devam etti. Hakan'ın bitmek tükenmek bilmeyen ilgisi ve türlü türlü davetlerine artık daha fazla karşı koyamamış ve akışına bırakmıştı her şeyi.

"-Gördüğün üzere isimsiz hayranlarımdan biriydi arayan" dedi.
"-Olsun en azından kafanda soru işaretine sebep olmadı."

    "Soru işareti." Bu cümle kafasının içinde bir kaç kez yankılandı. Oğuz'u hatırlatmıştı nedense. Acaba arayan Oğuz olabilir miydi ? Bunca zaman sonra neden arasın ki ya da neden gizli numaradan arasın ki ? Bir kaç saniye daldıktan sonra Hakan'ın parmaklarını şıklatması sonucu kendine geldi.

"-Ohooo Ipek hanım nerelere daldınız? Sonsuz aşkınız meşhur fotoğrafçı Oğuz Demirsoy'u sette bilmeyen yok. Acaba o "muhteşem" Oğuz Demirsoy'un özellikleri arasında eski sevgililerini gizli numaradan arayıp taciz etmek gibi sapıklıklar da mı var ?"

    Ipek, Hakan'ın bu denli cesur ve patavatsızca konuşmasından rahatsız olmuştu. Kalbinde bir yerlerde hala Oğuz'a karşı beslediği bir sevgi olduğunu ve yaşadığı sürece de olacağını biliyordu ama O'na karşı bu denli korumacı olacağını sanmıyordu. Hakan'ın Oğuz'a hakaret etmesine izin veremezdi.

"-Oğuz böyle bir şey yapmaz. O benim sesimi duymak isterse her ne olursa olsun en olmadık zamanlarda arayıp beni rahatsız etmeyi tercih edecek kadar açık bir insandır. "Ya da sen öyle sanıyorsun..." Ayrıca diyelim ki öyle, bunun seni ilgilendirdiğini hiç sanmıyorum. Sonuçta ben kendini kanıtlamış yetişkin bir kadınım ve üstesinden gelemeyeceğim şeyler çok az. Lütfen bir daha Oğuz konusunu açma."
"-Tamam sakin ol sadece şaka yapıyordum özür dilerim
"-Özür dileme ama yapma da."


    Yemekten sonra Hakan'ın, kendisini eve bırakmasına izin verdi. Normalde arabası yoksa taksi ile döner, evini bilmesine izin vermezdi ama yıllardır kapatmıştı kendini çevresindekilere. Belki de artık buna bi son vermeliydi. Hem artık öyle kalbi de acımıyordu Oğuz'un bahsi geçtiğinde. Yaşadığı onca acı, gözyaşı, hayal kırıklıkları hepsi geride kalmıştı. Tatlı ama buruk bi gülümseme oluşuyordu suratında sadece Oğuz ismini duyunca. "Ismini duyunca..." 

    Eve varınca annesinin yanına gidip daha üstündekileri çıkarmadan kucağına oturup sarılarak ağlamaya başladı. Hakan'ın yanında güçlü görünmeye çalışması tamamen palavraydı. Oğuz'un adını duyar duymaz mahvolmuştu Ipek. Icini çeke çeke nefessiz kalırcasına ağlıyordu. Annesi bu duruma çok alışık olduğu için nedenini sormadı. Saçlarını okşayarak onu teselli etmeye çalıştı.

"-Ağlama artık güzel kızım. Dünya dönmeye devam ediyor. Daha fazla kendini yıpratma yıllar geçti küçük bebeğim ve sen gerçekten harika bi kadın oldun."

Ipek hıçkırıklar içinde cevapladı:

"-Mükemmel olmak harika olmak falan istemedim ben anne, Onunla olmak istedim, ben Onu senin kadar sevmiştim bana bunu neden yapıyor? Neden bitmiyor anne neden unutamıyorum?"

    Annesinin de gözleri doldu cevap veremedi. En çok buna kızıyordu Ipek. Kendi acısını bi şekilde atlatıyordu ama annesinin üzülmesini, annesinin ağlamasını kaldıramıyor daha çok sinirleniyordu Oğuz'a.

    Duş alıp yatağına girdikten sonra kucağına bilgisayarını alıp biraz işi ile ilgili şeyler yaptıktan sonra Oğuz'un kişisel websitesine girip çektiği fotoğraflara baktı. Çoğunu zaten biliyordu hatta bazılarını beraber çekmişlerdi. Bunlarla oyalanırken telefonuna gelen mesaj sesiyle irkildi.

"Sevgilisi ya da aklında olan herhangi bir kadın yok. Bana da ilgi duyduğunu sanmıyorum çünkü ödül töreni için 2 kişilik davetiyesi olmasına rağmen beni davet etmedi."

Cevap yazdı:

"Iletisimi koparma ve bana da o davetiyeden bulabilir miyiz bunu araştıralım biraz."


Devamı : https://ozaaeen.blogspot.com/2018/02/anlar-var.html