2 Ekim 2016 Pazar

Ayaz

Ipek 

Gözlerini açtığında komidindeki saatin çalmasına henüz 8 dakika olduğunu gördü. 1378 gündür olduğu gibi yine Oguz'u düşündü gözlerini açar açmaz. Koskoca 4 yıl boyunda onu düşünmeden geçirdiği tek bir gün bile yoktu...

Yorganın içinde biraz daha oyalandıktan sonra usulca cıktı yatağından. Çıplaktı. Oğuz'dan kalan bir alışkanlığıydı bu. Boy aynasında bedenini inceledi. Uzun saçları göğüslerini örtüyordu. "Şu sıralar biraz fazla mı kilo aldın İpek?" diye sordu kendi kendine. 

Hızlıca duş aldıktan sonra sırasıyla annesini ve kardeşlerini öpüp Ankara'nın Kasım ayazının gecesine attı kendini. Senaristi olduğu tv dizisinin gece çekimleri vardı ve bu yüzden günlerdir gece çalışıp gündüz uyumak zorunda kalıyordu. Direksiyonun başına geçtiğinde acaba Oğuz ile neden evlenmedik diye sorguladı kendini belki de milyonuncu kez. Herşey yolunda giderken o aptal herif beni terkettiği için tabiki diye cevapladı. Onca çektiği acı, gözyaşı hepsi geride kalmıştı. Oğuzdan nefret ediyordu ama kendine itiraf edemediği halâ onu sevdiği gerçeğini de kalbinin derinliklerinde saklıyordu. Bu yüzden Onun hatıralarını çöpe atmamıştı hala. Fotoğrafları, aldığı hediyeleri, Şükrü adını verdikleri peluş eşeği...

Sete vardığında çay yapan abladan ve bi kaç ışıkçı çocuktan başka kimse yoktu. Selam verip laptop'ından bugün kayda alınacak olan senaryo kısımlarını incelemeye başladı. Yavaş yavaş gelmeye başlıyordu insanlar. Görüntü yönetmeni Hakan da gelenlerin arasındaydı. Uzun süredir Hakan'ın, Ipek'e olan ilgisini biliyordu bütün set ama Ipek sanki bundan haberi yokmuş gibi davranıyordu. Hem vakit ayırmak istemiyor hem de birisini yeniden sevmeyi denemeye kalktığında Oğuz'dan gelen bir mesajın hayatını alt üst etmesinden bıkmıştı. Nasıl oluyorsa sanki adım adım onu izliyormuş gibi tam yeni bir adım atmaya kalktığında muhteşem Oğuz Demirsoy bir mesaj atıyor ve Ipek'in aklını karıştırıyordu. Zamanla bu Ipek'te üstesinden gelemediği bir fobiye dönüşmüştü. Oğuz'dan hem nefret ediyor hem de Onu çok seviyordu. Ikıncı cümleyi kendine itiraf edemese bile...

-Günaydın Ipek hanım. 
-Ne gün ayması ama gecenin 1'inde... Nasılsınız?
-Teşekkürler.

Elindeki iki kupadan birini Ipek'e uzattı Hakan. Cebinden iki tane de küp şeker çıkardı. Oğuz ile ilk kez buluştukları günü hatırladı. Kocatepenin arkasinda, genellikle lise öğrencilerinin takıldığı salaş bir kafe. Ipek'in kahvesinin şekerlerini hafifçe öpüp öyle atmıştı kupanın içine Oğuz. Bunu hatırladığı için kızdı kendine. Şekerlerin ambalajını açıp hızlıca kahvesini karıştırmaya başladı.

-Bugün yağmurlu sahne çekimleriniz var sanırım?
-Evet ben de şimdi onlara bakıyordum. Efekt için itfaiye ile mi görüşeceğiz yoksa crew mu halledecek ?
-Asistanım itfaiye ile görüşüp küçük bir araç hazırlamış Ipek hanım. Sanırım birazdan burada olurlar. 

İpek kafasıyla onaylar bir şekilde sohbeti sonlandırdı. Sette olduğu her an bu adamın sürekli çevresinde olması hem hoşuna gidiyor hem de Onu rahatsız ediyordu. 

Gecenin sonunda yani aslında sabahın ilk ışıkları gözüktüğünde işleri neredeyse bitmiş olması gerekiyordu ama başroldeki otoban suratlı kaltağın kaprisleri yüzünden planlanan kadar sahne çekilememesinin ve bu yüzden gece çekimlerine fazladan bir gün daha eklenmesinin siniri vardı üzerinde eve giderken ama dışarıdan bakıldığında sinirli olduğunu anlamak mümkün değildi. Kolay kolay duygularını yansıtmayan, hep ağırbaşlı ve oturaklı bi yapısı vardı. 

18 Ocak 2016 Pazartesi

sevilmediğini bilerek sevmek.

ALINTIDIR.

ekşisözlük / sevilmediğini bilerek sevmek

yazar : koseren 


yıl 2001, orta sondayım. lise sonda bir afet, okul bahçesinde gördüm vuruldum. kapkara kaşlar, gömleği dışarı sarkmış, serserinin önde gideni. "bu da nesi?" dedim. demez olaydım. orta sondan mezun olduğum yaz babasının genel müdürü olduğu bir kurumun tesislerine denize gitmiş bulunduk kuzenlerle. bu sefer aynı bakışı onda gördüm ama adam yırtık, elinden içkisi sigarası eksik olmuyor ben korkuyorum tabi yanaşmaya. o bir deniyor iki deniyor bende gavur inadı var, adamın her santimetrekaresine hasta olsam da niyeyse korkuyorum uzak duruyorum. o yaz yoğun telefon tacizleri ve küçük yerde yaşıyor olmamızın verdiği sıkışmışlıkla her yerde karşılaşmalarımız beni daha da ürkütüyor, iyice kaçıyorum adamdan ama hala hayallerimi süslüyor. bir anda ergenliğimin imkansız ama efsane aşkı oluyor kendisi. yine o yaz öğreniyorum ki abimle aynı içki ortamındalarken birden "ya bizim okula bi kız gelmiş ben yeni fark ettim, geçen gün bizim oraya geldiler, yüzü gözü şöyle-böyle ıvır zıvır bir de siyah bikinisi var ki..." diyiveriyor, abim de diyor ki "ismi neymiş?" bizimki de diyor ki "köseren" abim sakin adamdır, uzak dur kardeşim mesajı verdikten sonra mevzu kapanıyor, adam beni bir daha asla aramıyor. aradan yılllaaaar yıllaaar geçiyor ve ben 28 o 33 yaşındayken, abimle ilişkileri beraber bira içmekten çok öteye gidip birlikte rakı sofrasında dertleşmelere kadar ermişken tekrar karşılaşıyoruz. ben yine ortaokul sona geri dönüyorum, aynı heyecan aynı kalp atışı, inanılmaz bir şey bu diye düşündüğümü hatırlıyorum şu an. karar veriyorum artık gidip konuşacağım, koca kız oldum nesinden korkayım. şezlongta yanına gidip oturdum ve dedim ki "biliyor musun sen benim çocukluk aşkımsın" evet, bunu böyle selamsız sabahsız karşılaştığımız ilk yerde yanına gidip söyledim. o da afalladı, ne diyeceğini bilemedi, konuyu değiştirmeye çalıştı ama ben üsteledim. "o zamanlar çok küçüktüm korktum senden." dedim. ve nihayet biz kendisi ile görüşmeye başladık, önce grup halinde görüştük kızlı erkekli sabahın körlerinde buluştuk, gece evlerden tüyüp yanına gittim sabahlara kadar dışarda orda burda gezdik, sohbetler ettik, güldük, eğlendik. yaklaşık 15-20 gün böyle geçti. hayatımda hiç bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum, hala da çok özeldir o anlar benim için. fakat içimi kemiren bir konu var ve ona soramıyorum, bizim hiç aynı ortama giremediğimiz onun üniversitesini istanbulda benim ankarada okuduğum o uzun yıllar boyunca birlikte yaşadığı ve aşkından mecnuna döndüğü, benim hiç görmediğim, benim için bir şehir efsanesinden ibaret olan sevgilisi... benim de hayatıma girenler oldu tabiki fakat onun sevgilisine olan aşkını memlekette bile duymayan kalmamıştı. tabi ben de dahil. aslında biraz da o yüzden uzak durmuştum ondan, çünkü başka bir kadın vardı ve o ona aşıktı. fakat şimdi o kadın yoktu, ama o hala ona aşıktı, bunu da sabahladığımız gecelerden birinde kuzenimin kendisine sorduğu "ee x abi, hani bana geçen sene sabaha kadar eski sevgiline ne kadar aşık olduğunu ve hayatına kim girerse girsin onunla dostça da olsa görüşeceğini onu asla hayatından çıkarmayacağını anlatmıştın ya..." sorusuyla anladım. o an ortam buz kesti, onun eli benim omzumda, ben yılların verdiği açlıkla eline öyle bir yapışmışım ki kuzenim bunları söylerken farkına vardım. o an bana dank etti, bu adam o kadına aşık hala. gençken peşinde dolanıp "alamadığı" kız önüne tepsiyle sunmuş kendini, o da yaz aşkı yaşıyor işte. o an ne yapacağımı bilemez halde sustum, ağlamaya başladım. istemsiz ama akıyor gözyaşlarım durduramıyorum. o da şaşırdı, böyle bir tepki beklemiyordu benden büyük ihtimalle, kendi hisleri gibi zannediyordu benimkileri de. aldı beni karşısına "bak köseren" dedi, "o kadın benim bütün haylazlığımı, bütün acılarımı benle çekti benim ona vefa borcum var, kaldı ki ben sana senin bana hissettiğin şekilde hisler beslemiyorum evet senden hoşlanıyorum ama o kadar. bunun bir sonu yok, o kadın benim hayatımda hep olacak bunda böyle ağlayacak kadar bir şey yok, biz böyle bir şey yaşamıyoruz senle" dedi. bir kadın bu cümleden sonra ne kadar kötü hissedebilirse onun bin katı falan kötü hissettim, yer yarılsaydı da içine girseydim. sonra düştüğüm aptal durumun farkına vardım, göz yaşlarımı sildim ve hiçbir şey olmamışcasına geceye devam ettim. "tamam abartmayın geçti" dedim onlara da, onların yerine kendimi teselli ettim. sabah artık gün doğarken oturduğumuz yerden kalktık ve ben arabaya gitmeden önce orda kabinlerden birinde çocukluk aşkımla seviştim. hiç pişman olmayacağımı, onun başka bir kadına aşık olduğunu bile bile bunu yapmama rağmen hiç pişman olmayacağımı bile bile bunu yaptım. eve gittiğimde ondan da kendimden de tiksiniyordum ve o kadından nefret ediyordum, "bok var bu kadar iyisin" diye saydırıyordum içimden. ve tabi yaz mevsimi rehaveti ile günler günleri kovaladı, biz eskisi kadar sık olmasa da görüşmeye devam ettik fakat eskisi gibi değil tabi. daha uzak daha arkadaşça, o gece düştüğüm durumu tekrar yaşayacak gücüm yoktu. düştüğüm durum derken bir erkekle birlikte olup küçük düşmek gibi bir saçmalıktan bahsetmiyorum, başkasına aşık olduğunu bile bile bir adamla birlikte olmaktan ve bunun benim ruh sağlığıma etkisinden bahsediyorum. artık hiçbir ümidim kalmamıştı, o adam her şeyiyle o kadına aitti, ayrılmış olmaları 2 yıldır arkadaşça görüşmeleri haricinde hiçbir şey paylaşmamış olsalar da o adam ona aitti. bu yaşananlardan 1 ay sonra o işe girdi ve benim şehrimden 1000 km uzağa gitti. biliyordum onla görüşüyordu, telefonlaşıyordu, mailleşiyorlardı, dağ başındaki şantiyesindeki yalnızlığını onunla gideriyordu benimle değil. bir süre sonra aramızdaki telefon trafiği sıklaşmaya, günaydın-iyi geceler mesajları daha romantik şekilde atılmaya başlandı. hesap kitap taktik maktik yapamayacak kadar yorgun ve aşıktım. o kadını soramıyordum ne durumdasınız diye. bir gece yine 3-4 saatlik telefon görüşmelerimizden birini sonlandırırken bana"sana bir şey söyleyeceğim" dedi, ve işte beklenen son geliyor dedim, o kadından konuşacaktık. "peki, dinliyorum" dedim. "o aradı" dedi. kitlendim resmen, cevap veremedim, dondum kaldım. gözlerim doldu, sinirden, kıskançlıktan, aşkımdan, öfkemden ne varsa işte. "eee?" dedim tam bir çirkef tonunda. "konuştuk biraz, beni merak etmiş işe girdiğimi öğrenmiş hayırlı olsun demek istemiş" dedi. "sağolsun" dedim yine aynı çirkeflikle. "ben de ona teşekkür ettim ve onu tanıdığım için çok mutlu olduğumu hayatımdaki emeklerini asla unutmayacağımı fakat artık başka bir kadına aşık olduğumu ve beni aramasından rahatsız olduğumu söyledim." dedi. o an işte hayat durdu, zaman durdu, sesler durdu, organlarım durdu her şey durdu. o an benim hayatımı komple değiştiren andı, hayatımın dönüm noktası olan an. sevilmediğini bilerek sevmekten sevildiğini öğrenerek sevmek anına geçiş yaptığım zamandı. ne oldu, nasıl oldu, neden oldu bilmiyorum, ama oldu işte. çocukluk aşkım sonunda bana aşık oldu, bu dünyadaki en güzel duyguydu, o an hissettiğim hazzı hiçbir şeyle kıyaslayamam.
bunu yazdığım gün ise bu anın üstünden yaklaşık 2 sene geçti ve ben 20 gün sonra o adamla evleniyorum. ve diyorum ki hesapsız, art niyetsiz, masumca, en temiz halinizle sevin; vazgeçmeyin. gurur-o-bu-şu önemli değil, bir beklenti içine girmeyin hiçbir şeyi zorlamayın ama sevin, ben öyle yaptım % 100 çalışıyor.