11 Nisan 2018 Çarşamba

Av

Kaburgalarının arasına saplanan bir ok ile nefesi kesilmişti. Sakin dünyasında kimseye bir zararı olmadan sakin sakin otlanıyordu hâlbuki. Muhteşem kahverengi tüylerinin arasından girip, belki bir ya da iki kaburgasını kıran ok tam kalbine saplanmıştı. Can havli ile bir delifişek gibi ne yaptığını bilemeden bir kaç adım zıplayıp daha sonra olduğu yere yığılıverdi. Hareket etmek daha çok acı veriyordu. Galiba ölmesi gereken zamana gelmişti. Oku atan avcının kendisine doğru yürüdüğünü gördüğünde dünyası yavaş yavaş bulanıklaşmaya ve kararmaya başlamıştı bile. Istese bile ona zarar vermeyi beceremeyeceği bu iki ayaklı canlıya baktı. "Beni öldürmesini gerektirecek ne yaptım?" diye geçirdi içinden. Kalbindeki ok nefes aldıkça sanki daha derine iniyormuş gibi bir acı veriyordu. Ölecek olmanın verdiği korku ve gittikçe yaklaşan iki ayaklı canlının verdiği heyecan ile kalbi daha hızlı atmaya çalışıyor, daha hızlı attıkça daha fazla kan fışkırtıyordu okun deldiği göğsünden. Avcı yanına gelip dizleri üzerine çöktü ve ellerini göğsü üzerinde gezdirdi. Çok az hissediyordu bunu. "Sanırım birazdan öleceğim." Annesini düşündü. Kardeşlerini. Kim bilir onu bulamadıklarında ne düşüneceklerdi? Avcı saplanmış olan oku tuttuğunda son bir güç ile yerinden kalkmaya çalıştı, son bir yaşama arzusu ile başaramadı. Avcı bir hamlede oku saplandığı yerden çıkardı ve bedeninde kalan son güç ile acı bir çığlık salıverdi. Son nefesini verirken donuk gözleri gökyüzüne bakıyordu...