14 Şubat 2018 Çarşamba

Şevhet Kokan Bir Ten


~Oğuz~

"-Bu gece üşenmeden kalkıp buralara kadar geldiğiniz için hepinize çok teşekkür ederim. Ben ve fotoğrafçı diğer arkadaşlarım için bunun değeri paha biçilemez demek isterdim ama iyi para veriyorlar kazanana."

Oğuz'un espirisi ile bütün salon kahkaha attı.

"-Şaka bir yana bu kadar fotoğraf sever insanı görmek bizi mutlu edi..."

Sözleri yarım kaldı çünkü Onu görmüştü oturanların arasında. Saniyenin 10'da 1'i kadar bir süre sadece İpek'e benzeyen bir kadın diye düşündü ama değildi. Bu İpek'in ta kendisiydi. Kendine gelip konuşmasını bitirmesi gerekiyordu. Muhtemelen şuan rengim de solmuştur diye düşündü. Böyle konularda son derece soğukkanlı olmasına rağmen söz konusu Ipek olduğunda vücudunun kontrolünü kaybetmekten nefret ediyordu. Konuşmasına devam etti;

"-Aslında sizi, bizi mutlu eden şeylerin çektiğimiz bu hayvan fotoğrafları olmamasını dilerdim. Onlar zaten bu gezegenin gerçek sahibi ve bir şekilde hayatlarını devam ettiriyorlar. Bizden önce de böyleydi bu bizden sonra da böyle olacak. Bizi mutlu eden şeylerin  bir çift aşkla bakan göz, şevhet kokan bir ten ve sonsuz bir tutku ile bize bağlı olan kalp olmasını isterdim. Ama öyle ya böylesi de geldiğinde biz onu parçaparça yerinden söküp kahrederiz. Sanıyorum bu insanoğlunun gerçek kanseri. Hepinize bu akşam burada olduğunuz ve bu ödülü bana layık gördüğünüz için teşekkür ederim."

Konuşmasının devamında gözünü tek bir an bile ayırmadan Ipek'e bakmıştı. Ne kadar da güzeldi. Onu terketmek zorunda kalmamış olmayı diledi ve kendinden bir kez daha nefret etti. Yerine doğru, insanların alkışları eşliğinde yürürken ikisi de birbiri ile göz temasını kaybetmedi. Ta ki İpek kalkıp salonun çıkışına doğru yürüyene kadar. Peşinden gitmek istedi ama hem tören devam ediyordu hem de herşey çok ani olduğu için aklına ne söyleyeceği hakkında hiçbir şey gelmiyordu. Şok yaşıyordu.

Tören devam ederken sadece İpek'i düşündü. Neden buradaydı? Bu otelde mi kalıyordu? Neden böyle bir şey yapmıştı? Neden direk yanıma gelip benimle konuşmak yerine kendini bana uzaktan göstermeyi tercih etmişti? Ona nasıl ulaşabilirim? gibi sorular ile meşguldü.

Tören bittikten sonra ister istemez bazı insanlarla sohbet etmek ve oturup biseyler içmek zorundaydı. Sonuçta o insanlar sayesinde bugün olduğu yere gelmişti. Yoksa başka bir şekilde mi gelmişti? Herkesten teker teker kurtulduktan sonra hızlıca lobiye, resepsiyona İpek'i sormaya gitti.

"-Merhaba delikanlı. İpek Pekcan hangi odada kalıyor?"
"-Oğuz bey özür dilerim ama bu bilgiyi paylaşma yetkim yok."
"-Bence paylaşabilirsin." Desk üzerinden sürükleyerek bir miktar parayı çocuğa doğru uzattı.
"-7. Kat 680 numara Oğuz bey."

Teşekkür etti ve elindeki ödülü çocuğa uzatarak odasına bırakmasını rica ederek hızlı adımlarla asansörlere yöneldi. İpek ile yüzleştiğinde ne konuşacağına dair hiçbir fikri yoktu. Hatta belki İpek ona saldırmaya bile çalışabilirdi. Yine gitmek istiyordu yanına.

Kata gelip odayı bulduğunda kalbi inanılmaz derecede atıyordu. Tıpkı tanıştıkları gün gibi... Kapının önünde biraz nefesini toparlamak için bekledi ve kapıyı çaldı. Beklerken geçen zaman sanki bir ömür gibi geliyordu. Tekrar çaldı. Galiba İpek odada değildi. Şaçlarının arasından bir tane tel toka çıkarıp kapının kilidini açıp içeri girdi. Önce odayı sonra banyoya kontrol etti ama İpek gerçekten yoktu. Oturup beklemeli mi yoksa gitmeliydi? Hem zaten odaya resmen zorla girmişti. Böyle bir şeyi niye yapıyordu ki? Kafası gerçekten durmuş bir halde ve ne yapacağını bilemeden yatağın yanındaki koltuğa bıraktı kendini. Âdeta kaderin bir oyunu gibiydi olanlar. Son zamanlarda İpek ile olan anıları sürekli gözünün önüne geliyor, rüyalarında İpek ile uğraşıyor ve bir ödül töreninde Ipek'in kendisi karşısına çıkıyordu. Gülümsedi ve İpek'i burada beklemeye karar verdi.

Bir saatten fazla bir süre bekledikten sonra odanın kapısının önünden sesler geldiğini duydu ve kapı açıldı.

"-Teşekkür ederim siz de yoruldunuz buraya kadar."

İpek alay eder bir tonda kahkaha attı. Sarhoştu.

"-Hiç önemli değil. Dikkat edin düşeceksiniz."

İpek yürürken sarhoş olmasının etkisi ile tökezledi ve yanındaki adam Onu düşmeden tuttu sanırım diye düşündü Oğuz ve onlar daha koridordan odaya ilerlemeden kendini balkona attı. Adamı öldürebilecek kadar siniriydi o an. Adam İpek'i kucağında yatağa kadar getirdi. İpek sürekli saçma cümleler kurup sayıklıyordu.

"-Gördün mü gerizekalıyı? Saçlarını uzatmış bir de aptal. Gerçekten kendini bir bok sanıyor. O fotoğraf makinen götüne girer umarım."
"-Sakin ol bu sözler senin gibi bir kadının ağzına yakışmıyor."

Adam İpek'i yatağa yatırdıktan sonra ceketini çıkardı ve tekrar İpek'in üzerine eğildi. Oğuz buna daha fazla katlanamazdı. Içeri girdi.

"-Çık dışarı yoksa birazdan kırık bir kaç kemiğe sahip olacaksın.

İpek yarı baygın bir şekilde kafasını arkaya atıp sesin geldiği yöne doğru baktı. Adam Oğuz'a cevap verdi;

"-Sen de kimsin. Burada ne işin var senin?"

Oğuz'un bir anda kafasına dank etti. Bu adam pek tabi İpek'in erkek arkadaşı olabilirdi. Kafası öylesine doluydu ki bu ihtimali gözardı etmişti ama az önce İpek ona ismi ile değil siz diye hitap edip veda konuşması tarzında bir şeyler geveliyordu. Nasıl bir saçmalığın ortasına düştüm böyle diye düşünürken İpek'e bakarak sordu;

"-İpek bu adamı tanıyor musun?"

İpek kahkahalar atarak cevap verdi;

"-Evet az önce barda bana viski ısmarladı. İstanbul'lu. Senin gibi."

Oğuz artık adamın günü değerlendirmeye çalışan bir it olduğuna emin olarak ona döndü;

"-Yürüyerek çıkıyor musun yoksa sedye ile mi çıkacaksın?"

Adam hiçbir şey söylemeden ceketini alıp hızlı adımlarla odadan cıktı. Oğuz İpek'e dönerek konuşmaya başladı;

"-İpek sen napıyorsun?"
"-Ohoo Oğuz bey, sevişmek için sizden izin mi alacaktım?"
"-Çok sarhoşsun ve ne dediğini bilmiyorsun kendine gel. Burada napıyorsun Antalya'da?"
"-Seni görmeye geldim mi sandın?" kahkaha attı. "-Yaz mevsimindeyiz ve en son baktığımda Antalya baya turistik bir bölgeydi."
Yatağın üstünde doğrulup bağdaş kurarak oturdu. Elbisesinin dekoltesi yüzünden bacakları açılmış ve iç çamaşırı gözüküyordu. Yüzüne düşen saçlarını arkaya atarak bakışlarını dikkatle Oğuz'un suratına çevirdi. Oğuz'un bacaklarına bakışlarını yakalamıştı.

"-Törene geliyorsun. Neden bana haber vermedin?"
"-Neden vereyim?"
"-Off bilmiyorum bunca yıl sonra çok alakasız bir yerde seni görmeyi beklemiyordum."
"-İstediğim zaman istediğim yere gidebilirim.  Burada ödül alan tek kişi siz değilsiniz ve ben sinema okudum eğer hatırlarsan. Böyle şeyler benim de ilgi alanıma giriyor. Hem beni siz terkettiniz Oğuz bey. Ne o yoksa aşkın mı depreşti yoksa? Neden şaşırdın ki?" Yine kahkaha attı.

Oğuz yatağın etrafından dolaşıp Ipek'in yanına oturdu. Uzanıp bir eliyle Ipek'i saçlarını tutup kulağının arkasına sıkıştırdı. Kalbi ağzından çıkacak gibi atıyordu. Neden böyle hissediyordu? İpek başını yana çevirip onun dokunmasından kaçınmak istedi.

"-Evet ben terketmiştim. Hatırlattığın için teşekkür ederim."
"-Hem sen benim odama nasıl girdin? Nasıl bir otel burası şikayet edeceğim."

Oğuz umursamadan konuyu değiştirdi.

"-Neler yapıyorsun anlatsana biraz?"

İpek sanki daha dün beraberlermiş gibi hiçbir şeyi sorgulamadan ve yabancılık çekmeden cevap verdi:

"-Okulu bitirdim. Bir kaç kısa film yönetmenliğinden sonra senaryo yazmaya başladım. Şu sıralar ülkenin en iyi projesi için yazan ekipteyim."
"-Sen ciddi misin? Peki bunu neden ben bilmiyorum yani böyle bişey duyulurdu değil mi?"
"-Maalesef ülkemizde çok küçük bir azınlık merak ediyor perde arkasını Oğuz bey. Ee sen anlat biraz. Kimya bölümü okuyan sıradan bir öğrenciyken bile deliler gibi fotoğraf çekerdin. Olaylar sende. Anlat."
"-Dediğin gibi işte. Okul bitti tabiki ama ben okulda ögrendigim şeyleri değil fotoğrafçılık yapmayı tercih ettim. O kadar. Ne eksik ne fazla."
"-Bir sürü ödülün var. Bence eksik değil baya fazla olmuş."

Oğuz bu aptal muhabbete daha fazla dayanamıyordu artık.

"-Hayatında birisi var mı İpek?"

Ipek gülümseyerek cevapladı:

"-Ehh ben de bunu ne zaman soracaksın diye merak ediyordum. Evet var. Yani tam anlamıyla var da denemez ama projede bizim yapımcı kendisi. Bana ilgisi var. Sanırım ona bir şans vereceğim. Ne de olsa bekar ve özgür bir kadınım." imali bir şekilde Oğuz'a baktı.
"-Evet özgürlüğünü az önce gördüm."

Oğuz elini tekrar uzatarak İpek'in yanağına koydu.

"-Ne kadar da güzel bir kadın olmuşsun."

İpek cevap vermedi sadece bakıyordu.

"-Bana bir kez sarılır mısın İpek?"
"-Yoo hayır kafam şuan turşu fıçısı gibi olabilir ama seninle sevişmeyeceğim Oğuz Demirsoy."
"-Sadece sarılacağız ve ben sonra kalkıp gideceğim."

İpek önce hiçbir şey demeden baktı. Daha sonra bedenini Oğuz'a doğru kaydırarak onun omuzlarından destek alıp kucağına cıktı ve boynuna yumulup sarıldı. Onca acı hiç yaşanmamış gibi... Oğuz da kolları ile bedenini sarıp iyice çekti kendine doğru Onu. Kokusu bile değişmemişti. Orada İpek ile deliler gibi sevişmek istiyordu ama İpek çok sarhoştu ve o bu haldeyken bunu yapamazdı.

Kaç dakika o halde kaldıklarını bilmiyordu. Bir süre sonra İpek'in nefesleri derinleşmişti. Sızıp uyuyakaldığını anladı. Ipek'i usulca belinden kavrayarak kucağından yatağa bıraktı. Üzerini örttü ve uzanıp alnından öperek son kez boynundan kokladı ve odadan ayrıldı. İpek muhtemelen yarın bunların hiçbirini hatırlamayacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder